ÇANAKKALE DESTANI

18 Mart 1915”te
Çanakkale Boğazı’nın serin sularına gömülenler,
“24 Nisan 1915” gecesi
İntikam duygusu ile örülmüş,
Yeni bir tuzak kurdular
Tarih, efsane, sır dolu topraklara.

Kale gibi zırhlılar,
Çıkarma sandalları, layterler, maunalar,
Çoğu neden geldiğini bilmeyen yüz binler,
Karargah gemisi Queen Elizabeth’ten işaret bekliyordu.

Aynı dakikalarda,
İkiz Koyu, Seddülbahir,
Ertuğrul Koyu, Tekeburnu, Arıburnu’nda,
Karanlığın en koyu anı yaşanıyordu.
Ne güneş vardı, ne de ay.
Gökyüzünde tek tük kalmıştı yıldızlar.
Yıldızlardan daha çoktu sudaki ışıltılar.
Her şeyi örtmüştü gece.
İyi – kötü,
Güzel – çirkin,
Dost – düşman,
Siyah bir örtünün altındaydılar.

Daracık siperlerde omuz omuza
Düşmanı ve ölümü bekliyordu,
On binlerce gönüllü er.
Dostluk için,
Namus için,
Vatan için buradaydılar.
Zeytin kokusu sinmişti
Yosun ve iyot kokulu koylara
Avuçlarına dökülüyordu birer birer
Islak yıldızlar.
Doğum sancısı çökmüştü koynuna gecenin,
Kıpır kıpır duaya durmuştu dudaklar.

Belirirken alaca silüeti tepelerin,
İlk mermi atıldı Albion zırhlısından.
Anadolu ve Rumeli’nin yorgun topraklarına.
Kusmaya başladı kini, öfkeyi, hiddeti düşman.
Atılan her merminin ardından,
Kara bir duman ve barut kokusu yayılıyordu.
Yaşayacakta,
Yaşamın son dakikasını yaşayanlarda
Mermiye, baruta, ölüme alışıyordu.

Havaya savruluyordu vadiler, tepeler,
Toz ve toprakla örtülüyordu
Siperlerde şehitler.
Artarda çaktıkça şimşekler,
Yarım adanın ucunda avuç içi kadar yer
Bir ulusun
Kaderini çiziyordu.

Gözleri tepelerdeki siste, dumanda,
Yüzlerce sandal, yüzlerce kürek, yüzlerce yürek
Sahile yaklaşıyordu.
Yaşamlarında ilk kez,
Savaş gerçeğinin
Çıplak ve acı yüzüyle karşı karşıyaydılar.
Kana, savaşa susamış
Vahşi, acımasız, zavallı
Ve ölüme açtılar.

Karaya çıkarken ilk sandal,
Kırmızı bir işaret fişeği yükseldi göğe.
Haydi yiğitlerim, haydi aslanlarım,
Vatan için vurun diyordu,
Halitler, Mustafalar, Yahya çavuşlar.
Allah Allah sesleri, kurşun sesleri, iniltiler, feryatlar…

Kumsala ve denize
Vurulanların kanı yayılıyordu,
Kırmızıya boyanıyordu
Kıyıya vuran beyaz dalgalar.
Yaladıkça sahili kızıl sular,
İntikamın, vatanın bedelini ödeyen bedenler,
Suyla toprakla kardeş oldular.

38 lik mermiler dövdükçe siperleri,
Öldükçe Ahmet’ler Mehmet’ler, Hasan’lar,
Yeni tekneler, yeni ölecek binleri taşıdılar.
“19 Aralık 1915”e kadar.

Tırpanla biçilmiş buğday başakları gibi
Savruldu kafa, kol, bacak.
Ölenlerin üzerine kefen oldular.
Bir büyük komutan “Mustafa Kemal”
Ölümü görev bilmiş nice kahraman,
Saroz körfezi, Conkbayırı, Anafartalar,
Kanla tarihe destan yazdılar.

Çanakkale’nin sonsuzluğunda,
Sınırsızlığın sınırları zorlanıyordu.
Savaşın bedelini;
Kükreyen, inleyen,
Elleri süngüye-tüfeğe dayalı,
Yarım milyon insanın,
Ufacık bir umut uğruna,
Karanlığa asılı kalmış,
Ruhları ödüyordu.
Anadolu’nun kucağında,
Güvenin kucağında uyuyanların
Nefes sesleri duyuluyordu.

Deniz kokusu ile insan kokusu sinmiş toprağa,
Ölüm yolcularının masumiyetini yansıtıyor papatyalar.
Gel ve gör!
Sus ve dinle!
Seni bekliyor Gelibolu yarımadası,
Seni bekliyor Çanakkale!