Bir otel odası dağın başında,
uyuşmuş bedenim
uyanmak istiyor sevginin sıcağında.
Durmuş zaman,
görünmez olmuş ak pak yamaçlar
sarsak sisin kollarında.
Ağına düştüğü bulutlardan
kurtulmak istiyor güneş.
Bazen lapa lapa
bazen nazlı nazlı yağıyor kar.
Sarp kayalarla koyun koyuna
yer yer kaldırıyor başını çamlar.
Dağlar sıra sıra,
sıra sıra yüksek dağlar.
Yar’e sırat köprüsü,
tanrılara taht,
karşıdaki derin yar.
Kayak istasyonları,
örümcek ağı gibi kayak pistleri,
ip cambazını anımsatıyor karda kayanlar.
Kırık bir bacak,
kırık bir kalp, bir otel odası…
Hem beyaz dünyanın masumiyeti,
hem beyaz dünyanın mahkumiyeti;
zıtlıklar,
zıtlıklar,
zıtlıklar…